Barış İçin Toplumsal Girişimi, “Barış’ın Yolunu Açmak” başlığıyla bir konferans düzenleyerek kalıcı barış ve gerçek demokrasi için yapılması gerekenleri tartışmaya açtı. Konferansa İBB Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu tutuklu bulunduğu Silivri’den mesaj gönderdi.
Ortadoğu’da yaşanan çatışmaların Türkiye’nin bekasını tehdit ettiğini söyleyen İmamoğlu, “Çözmemiz gereken meselelerin en önemlisi, Kürt meselesidir. Ekim 2024’te başlayan ve örgütün fesih açıklamasıyla devam eden Terörsüz Türkiye süreci, tarihi bir önem taşımaktadır” dedi.
“Demokrasinin güçlendirilmesi, sürecin sağlıklı ilerlemesi için olmazsa olmazdır” diyen İmamoğlu, “Gerekli idari ve hukuki düzenlemeler geciktirilmeden hayata geçirilmeli, anti-demokratik uygulamalardan acilen geri dönülmelidir. Toplumun herhangi bir kesiminin dışlandığı, muhalefetin baskı altına alındığı bir ortamda gerçek ve kalıcı bir barıştan, toplumsal huzur ortamından söz etmek mümkün değildir” ifadelerini kullandı.
İmamoğlu, Türkiye’de demokrasinin güçlenmesi adına atılacak ilk adımlardan birinin yargı bağımsızlığının ve adaletin sağlanması olduğuna dikkat çekti, “Hukuk, siyasete alet edilmemelidir” dedi.
Mesajında “Çoğulcu, katılımcı, şeffaf, eşitlikçi, özgürlükçü ve adaletli bir demokrasiyi hep birlikte inşa etmek için hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız” çağrısı yapan İmamoğlu şunları söyledi:
“Türkiye; çok kritik ve zorlu bir eşikten geçiyor. Yakın çevremiz savaşlarla, çatışmalarla çevrelenmiş durumda. Ortadoğu’da güç dengelerini değiştirme, tüm bölgeyi dönüştürme potansiyeli taşıyan kritik gelişmeler yaşanıyor. Yaşananlar, Türkiye’yi ve ülkemizin bekasını da
tehdit edebilecek bir düzeye ulaştı. Ortadoğu bir ateş çemberinin içerisindeyken, Türkiye’de birlik ve beraberliğimizi güçlendirmemiz hayati önem taşıyor. Toplumun bütün kesimlerini ortak bir gelecek hedefinde buluşturmamız, bugün her zamankinden daha elzem bir hal almış durumdadır. Bu çalkantılı sürece, ne yazık ki izlenen yanlış politikalar nedeniyle ekonomik açıdan oldukça kırılgan bir şekilde giriyoruz. 19 Mart’ta gözaltına alınmam ile başlayan süreçte, milletimizin yıllardır büyük sıkıntılar çekerek biriktirdiği milyarlaca dolar rezervin yakılmış olması da bu hassas dönemde elimizi zayıflatıyor. Oysa bu birikim, savaş ve ekonomik kriz ortamında milletimizin cebini rahatlatmak için kullanılabilirdi.
Ekonomimizin böylesine kırılgan olduğu bir dönemde, birlik ve beraberliğimizin de zayıflamasına asla izin veremeyiz. Yüzlerce yıla dayanan kardeşlik bağlarımızı güçlendirmeliyiz. Bölgenin içinde bulunduğu kriz ortamını ülkemiz için bir fırsata çevirmeli, yıllardır çözülmeyi bekleyen sorunlarımızı ortak akılla ve ülkemizin bekası dışında hiçbir çıkar hesabı yapmadan çözüme kavuşturmalıyız. Demokratik bir geleceğe giden yolu, sorunlarımızın çözümü vesilesiyle inşa etmeliyiz.
Çözmemiz gereken meselelerin en önemlisi, Kürt meselesidir. Ekim 2024’te başlayan ve örgütün fesih açıklamasıyla devam eden Terörsüz Türkiye süreci, tarihi bir önem taşımaktadır.
Türkiye’de barış ancak silahların susması, güçlü bir demokratik siyaset ile toplumun her kesiminin konuşması, taleplerini dile getirmesi ile mümkün olacaktır. Demokrasinin güçlendirilmesi, sürecin sağlıklı ilerlemesi için olmazsa olmazdır. Gerekli idari ve hukuki düzenlemeler geciktirilmeden hayata geçirilmeli, anti-demokratik uygulamalardan acilen geri dönülmelidir. Toplumun herhangi bir kesiminin dışlandığı, muhalefetin baskı altına alındığı bir ortamda gerçek ve kalıcı bir barıştan, toplumsal huzur ortamından söz etmek mümkün değildir.
Türkiye’de demokrasinin güçlenmesi adına atılacak ilk adımlardan biri yargı bağımsızlığının ve adaletin sağlanmasıdır. Hukuk, siyasete alet edilmemelidir. Türkiye’de insanların şafak operasyonlarıyla gözaltına alındığı; haklarında iddianameler bile hazırlanmadan aylarca, yıllarca özgürlüğünden mahrum edildiği; sandıkta kazanılamayan belediyelere kayyumların atandığı; yargının toplumsal muhalefete karşı bir sopa olarak kullanıldığı; sanatçıların, gazetecilerin, gençlerin sindirilmeye çalışıldığı dönemleri artık arkada bırakması gerekmektedir.
Türkiye’nin bekası için kurmak zorunda olduğumuz birlik ve beraberliğin sağlanması için demokrasiye, güçlü bir demokrasi için adalete ihtiyacımız var. Etrafımızın savaşlarla çevrelendiği bugünlerde Türkiye’de barışı bir an önce tesis etmeliyiz. Çoğulcu, katılımcı, şeffaf, eşitlikçi, özgürlükçü ve adaletli bir demokrasiyi hep birlikte inşa etmek için hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız.
Önümüzde bütün insanlarımızın ülkemizin eşit paydaşı olarak buluştuğu, mutlu, huzurlu, güçlü bir Türkiye için önemli bir fırsat var. Barış Konferansı’nın bu hedefe değerli katkılar sunmasını tüm kalbimle diliyorum. En kısa sürede bir araya gelebilmek ümidiyle hepinize en sıcak selam ve sevgilerimi sunuyorum.”
(AB/EMK)