Barışın türküsünü yazma zamanı – I

En güzel barış türküsü birlikte yazılır.

Kürt meselesi, Türkiye’nin en temel insan hakları ve demokrasi meselesidir. Bu sorunun çözümü barıştır.

Acılar

“Savaş istiyoruz!” 

En önce vuruldu 

bunu yazan. 

Bertolt Brecht’in dizeleri, savaş ve çatışma ortamının yıkıcılığını net bir biçimde gözler önüne seriyor. Savaş, başta içinde yer alanlar olmak üzere herkesi, ama en çok da sivilleri etkiler. Savaşın zehri, toplumu bir virüs gibi etkiler. Toplumlar arasına mesafe koyar, bariyerler örer, uçurumlar açar. Var olan mesafeleri uzatır, bariyerleri yükseltir, uçurumları derinleştirir.

İçinde yaşadığımız, acılarına ve ihlallerine her gün maruz kaldığımız Kürt meselesinde, 40 yılı aşkın bir süredir devam eden silahlı çatışma ortamı; başta yaşam hakkı, mutlak yasak olan işkence ve kötü muamele, ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı gibi birçok ağır insan hakkı ihlaline yol açtı. Ayrıca, köy yakmaları, zorla yerinden edilmeler, sokağa çıkma yasakları da çok ağır hak ihlallerine ve acılara yol açtı. 2015’te çöken barış sürecinin ardından yaşanan sokağa çıkma yasakları sırasında şiddet ve silahlı çatışmalar kent merkezlerine indiğinde, sivilleri daha fazla etkilemeye başladı.

Yaşanan şiddet nedeniyle İnsan Hakları Derneği (İHD) olarak hazırladığımız ihlal raporlarının Kürt meselesi ile ilgili olması kaçınılmaz. Zira insan hakları savunucuları olarak, her daim Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) ilk genel başkanlığı görevini üstlenen Yavuz Önen abinin dediği gibi, “ateşin düştüğü yerdeyiz.

Savaştan tek çıkış yolu kalıcı barıştır!

Tabii ki savaşı bitirmenin başka yolları da var. Ancak bu yolların tamamı şiddete, baskıya ve ağır hak ihlallerine çıkıyor.

Örneğin, Sri Lanka’nın kuzey ve doğusunda yer alan Elam bölgesinde silahlı mücadele yürüten Tamil Kaplanları gerilla örgütünün 1976’da başlattığı silahlı mücadelesi, 2009’da büyük bir baskınla son buldu.

1970’lerde başlayan silahlı mücadele sürecinde hükümetle çeşitli barış görüşmeleri gerçekleştirildi. 2002’de Tamil Kaplanları ile hükümet arasında imzalanan kalıcı barış anlaşması, hükümetin bu süreçten tek taraflı vazgeçmesiyle sonuçlandı. Ardından, 2009 yılının Mayıs ayında gerçekleştirilen büyük bir askeri operasyonla örgüt yenilgiye uğratıldı. Tahmin edileceği üzere, bu operasyonda yaşamını yitirenlerin sayısı 7000 civarında olarak belirtiliyor. 1980’lerden itibaren yaşamını yitirenlerin sayısı 70.000-80.000 arası olduğu belirtildiği dikkate alındığında, son operasyonun ne kadar yıkıcı olduğu ve ihlallere yol açtığı daha anlaşılır olabilir. On binlerce insanın da bu çatışmalarda yerinden edildiğini not etmek gerekir.

‘Hayır’ demek

Barışın inşasında hepimize rol düşüyor. İnsan hakları savunucularının temel işlevi, ihlallere yol açan şiddet, çatışma ve savaşa ‘hayır’ demektir. ‘Hayır’ demek cesaret gerektirir ve çoğu zaman bedel ödetir. Bu nedenle, insan hakları savunucuları, gazeteciler, avukatlar, akademisyenler bedel ödüyor. Parçası olmaktan onur duyduğum “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisi, ‘hayır’ demenin önemli örneklerinden sadece birisidir. Sonrasında OHAL sürecinde maruz kaldığımız KHK’larla ihraçlar da çatışma ortamının yol açtığı ihlallerden biri olarak tarihe geçti.

İnsan hakları hareketi, eleştirel düşünce ve ‘hayır’ deme cesareti üzerine inşa edilir. Yaşananlar karşısında hazırladığı ihlal raporları, hakkı ihlal edilenlere yönelik yürütülen savunuculuk, mahkemelerde yapılan savunmalar, davaların izlenmesi, ihlaller hakkında haberlerin yapılması, özünde ihlali gerçekleştirenlere ‘hayır’ demektir.

Diğer seçenek: Barış

Büyük insan hakları ihlallerinin kök nedeni olan savaş ve silahlı çatışma, tek seçenek değildir. Silahlı çatışma ve şiddet dönemlerinde yaşamını yitirenlerin açtığı yaralar onulamaz. Bu acıların neden olduğu ağır insan hakları ihlallerini yıllardır belgeliyoruz, raporluyoruz. Savaşın, çatışmanın ve şiddetin yol açtığı bu acıları bir nebze katlanabilir kılacak olan, kalıcı barıştır. İnsan hakları savunucuları olarak bu gerçeği biliyoruz.

Sürekli vurguladığımız gibi, savaşın karşısındaki tek seçenek barıştır. Savaş ve silahlı çatışmalar, baskının gücüyle tek bir grubun, kesimin veya ideolojinin hâkimiyetini amaçlar. Oysa toplumlar farklı kimliklerden oluşur. Zenginlik de bu farklılıklardadır. İnsan hakları prensipleri zenginliği, yani farklılıkları savunur. Çoğunluğu değil, çokluğu savunuruz. Mücadelesini verdiğimiz barış; çokluk, çeşitlilik ve kapsayıcılıktır.

1 Ekim 2024’te MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti sıralarına giderek tokalaşmasıyla bizi heyecanlandıran sürecin ardından, 27 Şubat’ta PKK lideri Öcalan’ın çağrısıyla devam etti ve 12 Mayıs’ta PKK’nin kongre kararıyla da barışa dair umutlarımız arttı.

Barışın inşasında umutvar olmak çok önemli. Umutvar olmak bizlerin temel motivasyon kaynağı. Ancak barış sadece umutla inşa edilmiyor. Barışın inşasında eyleyen olmak gerekiyor. Barışta söz sahibi olmak, barış için söz kurmak gerekiyor.

Meselemiz, toplumlar arasındaki mesafeyi kısaltmak, bariyerleri kaldırmak ve uçurumların yol açtığı boşlukları doldurmaktır. Bu çerçevede, İHD olarak 21-22 Haziran’da İHD Diyarbakır Şubemizin ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet” başlıklı konferansımızın sonuç bildirgesinde belirttiğimiz gibi, barış salt bir siyasal mesele değil; aynı zamanda da toplumsal bir meseledir. Kürt meselesinin çözümünde siyasal ve toplumsal kesimlerin tamamı rolünü oynamalıdır. Ancak bu şekilde kalıcı barışı inşa edebiliriz.

Türkümüz, acılarımızı ve ihlalleri gören; ‘hayır’ deme ve direnme mücadelemize yer verip çatışmanın alternatifinin barış olduğunu gösteren bir türkü olmalıdır.

Kalıcı barışı inşa etmek için, haydi hep birlikte türküsünü yazmaya.

(Oİ/VC)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir